SESİMİ DUYAN VAR MI?

24 Kasım 2011 07:56 / 2849 kez okundu!

 

SESİMİ DUYAN VAR MI?

10 Nisan 1999 olması lâzım 11 yaşında babamı Sakarya’nın Hendek ilçesinde kaybetmiştik. Babamın vefatı nedeni ile annemin memleketi olan Van’ın Erciş ilçesine gelmiştik. Ben, annem ve dört kardeşim. Otobüsün şehre girdiği ilk anları unutamam, küçük kendi halinde yemyeşil bir şehirdi Erciş. O zaman çok ağlamıştım babam yoktu ve o zamanlarda 70 bin nüfusluk bir ilçede annem ve kardeşlerimle akrabalarımızda kalıyorduk. Yapayalnız kalmıştım. Babam ölmüştü… Ben çocukça anneme 4 ay boyunca “hadi anne Hendek’teki evimize gidelim” diye ısrar ederken o hep beni erteliyordu. Çocuktum ve ikinci yalnızlığım gelecekti. 4 kardeşimi de Erciş’ten İzmir’e akrabalarımın yanına yollayacaklardı ve 10 yıllık bir hasretlik başlayacaktı. Ama o 10 sene de Yeşil Erciş’in her köşe Mahallesinde çocukluğum ve gençliğim büyüyecek ve bu kent beni yetiştirerek o iyi yürekli insanlarıyla beni okutacak öğretmen, okul müdürü yapacaktı.

1999’da bu kente geldiğimde 5 katlı İtimat Apartmanı yapılmıştı. Ve o kadar olağan üstü geliyordu ki bana. En fazla 2-3 katlı binaların olduğu bir kentte 5-6 katlı bir bina yapılmıştı.

Ve birden ne olduysa 2005 yılına doğru her köşe başında kooperatif evleri yükselmeye başladı. 2010’lu yıllara geldiğimizde öncesinde çok sakin olan van yolu caddesinde yolu gölgeleriyle kapatan siteler yapılmıştı. Ve nüfus 110 bin olmuştu.

Yazları eski yazları benzemiyor, kışları eski kışlara benzemiyordu. Temmuz ayında yanıma ziyarete gelen jeoloji mühendisi arkadaşım Burak Ç. ve Mithat D. Adlı inşaat mühendisi arkadaşımla yazları gecenin çok sıcak olduğunu konuştuğumuzda bana çok ilginç bir konudan bahsettiler. Hızla yükselen betonarme binaların gündüz güneş sıcaklığını emdiğini ve gece de bu sıcaklığın havaya yansıdığını belirtmiştiler. Ve bu gidişatın Erciş için doğru olmadığını zilan deresi ve Deliçay deresinin sağlı ve sollu akarak Erciş’in yanlarından aktığını kentin dört bir etrafını kuşattığını, bu yükselen binaların olağan üstü bir durumda çok zarar vereceğini söylemişlerdi. Sıradan bir sohbetti. Şimdi söylenenler ne kadar da anlamlı…

Ve 23 Ekim 2011 Saat:09.00 iki katlı annem ve kardeşimle kaldığımız kiralık evden çıkıp aile dostumuz Uğur Ç.’nin giyim mağazasına yardım etmeye gidiyorum. Her gün kullandığım yoldan geçerken sağ tarafımda yeni tamamlanan mor iki tane siteye rastlıyorum kaçamak bir bakış ve bu güzel binaya imreniyorum. Biraz daha ilerleyince Göldaş Apt. ve biraz daha ilerleyince 2 katı yeraltında, zemin katta olan 6 katlı Yeni İş Merkezi’ne ulaşıyorum. Mermer merdivenlerden zemin kata iniyor ve mağazada çalışmaya başlıyorum. Giyim mağazası, yeni gelen eşyaların sayımı ve dizimi var. Bayrama az kaldı. Mağaza tavanında anmayan lambaları değiştirip çay içiyorum. O sıra 13.15 gibi Uğur Ç.’ beyefendi gelerek eve doğru gittiğini benimde mağazayı kapatıp çıkmamı söylüyor. O çıktıktan sonra çaycı Fuat ağabeyin 4 yaşındaki küçük oğlu yanıma geliyor yanağını okşuyor şakalaşıyorum. Ve onlar da çıkıyor. Sabahtan beri beni gülücüklere boğan Arda bebek geliyor, Nedim ağabeyin oğlu. Nedim abi de pasajda yan komşu. Oğlu arda pasaja ne zaman gelse yanıma gelir balon veririm ona. Birazdan Arda da babasının yanına gittiğinde son olarak dükkana doğru bakıyorum eksik fazla bir şey kaldı mı diye ve o an bir titreme ve sallanma başlıyor. O an ilk düşündüğüm şey mağaza zemin katta olduğu için üst kattaki asfalt yoldan silindir geçtiğiydi. Ama öyle olmadı. Yavaş yavaş raflar düşmeye başladı ve elektrik kesildi. 65 dükkanın olduğu silindir şeklindeki 6 katlı pasajdan çığlıklar yükselmeye başladığında ben hala mağaza içerisindeki bir kolona sarılmış duruyordum. Bir ara yere çömelmeyi düşündüm ama o kadar vaktim yoktu artık. Bir den kendimi dışarıya doğru atmaya başladım. Ama dışarı çıkmam için iki tane 20-25 metrelik mermerden yapılan rampa yol vardı. Birden var gcümle koşmaya başladım ilk rampayı geçince sol tarafta pasajın bir kapısı daha vardı. İlk 20 metrelik rampayı döndüğümde Nedim ağabeyi ve 2 yaşındaki oğlu Arda’yı gördüm. Koşmuyordu. Abi kaç dedim. Bacaklarım gitmiyor Akın dediğinde hiç düşünmeden kucağından Arda’yı aldım. Bu pasajdan çıkmak zorundaydım en azından Arda için. Aman Alla’ım ikinci bir şok dağa soldaki ilk kapı Pazar günü olduğu için bekçi tarafından kapatılmıştı. Hemen ana kapıya doğru koştum ve dışarı çıktığımda pasajın sol tarafındaki(1.Noter) ve sağ tarafındaki 5 katlı bir kafe(Akrostiş Cafe) yerle bir oldu. Ve her taraf toz bulutuydu. Şaka gibiydi. Arda’nın burnu kanıyor, ağlıyor, her yanım korkudan titriyordu. Bir adam yerde yatıyor kanlar içinde ve araba kornaları birbirine karışıyor, arabalar insanlara ve birbirlerine çarparak ilerlemeye çalışıyor. Ağlama ve bağırma, yakarma sesleri. Neydi şimdi bu. O an sallantılar devam ediyordu. Allah’ım Van yolu caddesindeki, zeylan caddesindeki binalar!!! Toz bulutu kalkar kalkmaz kafeye doğru koştum çığlıklar devam ediyordu. Beton kolonlar altında kalan insanlar vardı. Şoktaydım. İçine girip insanları çıkarmaya çalışırken bir amca beni zorla dışarı çıkardı. O an telefonum çaldı hiç unutmuyorum Saat: 13.43 ve arayan annem, evet deprem olmuştu ve benim bir annem kardeşim vardı. Şükür ikisi de iyiydi. Figen hoca aradı ardından o da iyiydi. Evleri yıkılmış ama o kurtulmuştu. Allahım bu nasıl bir şeydi! Yarım saat içinde bütün kenti dolaşmaya çalıştım. Yıkılan binalar yolları da tıkamıştı. Zeylan caddesi, Van yolu caddesi, Özdemirhanoğlu caddesi ve Göldaşlar Apt., Latifi Mah, Belediye Fırını Önü, Kaymakamlık Binası Önündeki 8 Kulüp binası ve sayamadığım 10’larca cadde ve mahallede yıkılan yüzlerce evet yüzlerce ev… O cıvıl cıvıl kent bir anda kaos olmuştu.

Annemle telefonda görüşmemize rağmen şehirde beni aramaya başladığını duyunca ben de ona ulaşmaya başladım. 2-3 saat sonra onu bulduğumda perişandı 11 yaşındaki kardeşim İsmail de… Onu komşularla dışarıda bıraktıktan sonra enkaz çalışmalarına yardım etmeye çalıştım. Çok kötüydü her taraf yerle bir olmuştu. Telefonda arama yapmamaya başlamıştı. Şehir dışından insanlar arayabiliyordu.

Birçok insan da arayacaktı beni daha sonraları ama hiçbirine evladını buraya öğretmen olarak gönderdikleri bize emanet ettikleri Alime Paşa hocam ile Zehra Kaya hocamızın ailelerinin telefonlarına verdiğim kaçamak cevaplar kadar ağır olmayacaktı. Bu iki değerli arkadaşım ve daha nicesini kaybetmiştik. Bırakın ölümlerini söylemek ölümlerini duydukça her en kaz başında saatlerce ağladığımı asla unutamam.

3 gün 3 gece enkaz başında çalışırken neden sonra bir ambulans görevlisinin hocam git üstünü başını değiştir dediğinde kendimi hiç düşünmediğimi fark ettim. Dile kolay Dr. Tolga beyin dediği gibi maksimum kurtulma eşiği 72 saatti. Ve biz ellerimizle bile moloz kaldırmaya çalıştık sırf o hayat kurtaran cümleye cevap alabilmek için: “Sesimi Duyan Var Mı?” Meğer ne kadar da önemliymiş o cümle…Lütfen siz de sesinizi duyurun ve demirden çalmasınlar, çimentodan çalmasınlar, canınızı çalmasınlar…Bu kentte ölmekten daha da kötü bir şey var gerçekten yaşamak…tanıdığınız onca kişiyi kaybettikten sonra yaşamak…

Aydın Apt, Sevgi Apt., Ereksan Apt., Göldaş Apt. ve daha nicesi yerle bir olmuştu. Yüzlerce insan öldü ve hâlâ ölüm haberleri geliyor.

İleriki günlerde kriz masasında görev alarak insanlar yardım etmeye çalıştım hâlâ da devam ediyorum. Çadırlar kuruyorum, ekmek dağıtıyor, ilaç dağıtıyor Erciş Kızılay Şubesi’nde gönüllü olarak yardım etmeye çalışıyorum…

Önceden akşamları çıkar bu kentte dolaşır bir kafede oturur çay içer, arkadaşlarla sohbetler ederdik. 26 Ekim akşamı sokakları dolaştığımda sadece Arama Kurtarma ve Sivil Savunma ekipleri vardı en kazların başında ve yakınlarının sağ çıkmasını brklryrn yakınlar. Yağmur ve soğuk o karanlık sokakları daha da yalnız kılıyordu. Sadece Göldaş Apt.’da ben lise öğretmenim Murat İŞLER’i, tedaş müdürümüz Namık GÖLDAŞ’ı, Müşavir olan değerli bir abim, Erciş Kızılay Şube Bşk. Yrd. Salih GÖLDAŞ ağabeymizi, tapuda gülücüklerini bizden esirgemeyen Arsule GÖLDAŞ ablamızı ve tanıdığım daha sayamadığım yüzlerce kişi…Öldüler. Büyük bir acı bıraktılar. Babasız, çocuksuz, annesiz insanlar…

Artık Erciş yalnız yapa yalnız bir kent. İçinde acı ve hatırlandıkça her köşe başında oturulup düşünülecek bir geçmişi var…Kaldıramıyorum. Karşılaştığımız her insanla ilk konuşmamız şöyle: “Geçmiş olsun, yakınınızda var mı bir şey…” cevap var da olsa acı yok da olsa acı…

Artçı depremler uyutmuyor insanı. Artık 3-3.5 ki 5.4 bile o kadar sıradan geliyor ki. Erciş’te herkes çadırlarda kalıyor. Daha da kötüsü hemen hemen her çadırın yanında bir de taziye için oturan insanlar var…Buralar soğumaya kar düşmeye başladı artık.

Armağan Bebek!

28 Ekim’de Erciş Kızılay Şube Başkanı ile çadır kenti dolaşırken ailelerin durumları hakkında bilgi alıyorduk. O sıra başkanımız dedi ki akın dün gece buraya 8 günlük bebekleri olan bir aile geldi onları ziyarete gidelim dedi. Aile hakkında bilgi alırken depremden 4 gün önce doğan bebeğin adını da elimdeki notlara ekliyordum. Annesine yenge bu bebeğin adı ne diye sorduğumda onun adı yok daha dedi. O kadar kötü oldum ki niye diye soramadım. Ve başkanımız dedi, yaz Akın Hoca, Armağan onun adı. O an annesinin yüzünde bir tebessüm vardı ki anlatamam. Erciş depreminde evleri yıkılmasına rağmen sağ çıkıp o çadır kentte sımsıcak bir yerde uyuyan bebeğin bir adını da Kızılay koymayı ihmal etmemişti. Adı Armağan’dı o güzelim bebeğin artık… Depremin en güzel armağanı belki de…

Erciş’te beni ve ailemi, buradaki birçok insanı arayarak soran başta Yazar Sunay AKIN, Mersin Mezitli Kaymakamı Kamil KICIROĞLU, Cengizhan Erdem ve Halıkent Gazetesi ekibi, CBÜ Eğitim Fakültesi’nden Yrd. Doç.Dr. Bilal ELBİR, Yrd. Doç. Dr. Okan Metin AŞÇI, Öğretim Görevlisi Saniye AĞGÜL ve Hayati CEZAYİRLİOĞLU, CBÜ Beden Eğitimi Spor Yüksek Okulu’ndan Yrd. Doç. Dr. Bayram ÇETİN hocam ile CBÜ Demirci Meslek Yüksek Okulu’ndan değerli hocalarım, memur ağabeylerim, öğrenci arkadaşlarım, İran Tahran’dan arayan Mihri Abla ile Almanya’dan her gün arayan Nurşen Greysk ablam ve  ülkemizin dört bir yanından arayan maddi manevi yardımlarını esirgemeyen arkadaşlarım ve daha depremin ilk günü gece yarısı enkaz başında canla başla beraber çalışırken tanıştığımız her gün arayarak hal ve hatırımızı soran Doktor Tolga beye ve Türkiye’de acımızı paylaşarak yanımızda olan, olmaya çalışan bütün insanlara binlerce teşekkür ederiz.

Yollayacağınız yardımları Kızılay veya Sosyal Yardımlaşma aracılığıyla yapmanızı dilerim.

Akın AKAR
akinakar88@hotmail.com


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
       Facebook'ta Paylaş       
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Editör
Konuk Defteri
Üye İstatistikleri
Son Üye Vedtinc
Toplam 384 Üye
Son Fotoğraf
seyyid muhammed camii Ulupamir el sanatları 19 Eylül Ahtamara Ayini Chant pour Gaza Michael Heart BURSADA `Kİ ERCİŞLİ`LER 2010 PİKNİK ŞÖLENİ hotel arsissa Tarihi rölyefler Halil Emrah Macit
Finans
Alış Satış
EUR YTL YTL
USD YTL YTL
Spiritüalist