Beyhan Karamağaralı

16 Haziran 2010 02:24 / 2854 kez okundu!

 


Prof. Beyhan Karamağalı 1960’lı yılların ortalarında bir kazı heyetiyle Ahlat’a gelir. Bu kazı heyetinde eşi, aynı zamanda hocası olan Haluk Karamağaralı ve akademik çalışmalara yeni başlayan kızları Nakış da var. Amaçları Ahlat mezar taşları üzerine bir çalışma yapmaktır. Bir noktada başladıkları kazı çalışmaları, Karamağaralı ailesi ve Ahlat arasında kurulacak kadim bir dostluğun da başlangıcı oluverir.

------------------------------------
Prof. Beyhan Karamağaralı Ahlat’ın simgelerinden biridir. Her Ahlatlı’nın sevgi ve saygılı andığı, Ahlat’ın bugün bir kültür kendi olarak anılmasında emeği olan ender insanların başında gelmektedir. Nitekim Karamağaralı hayatını yitirdiğinde “Ahlat mezar taşları anasını yitirdi” diye bir haberle verilmişti kaybı. Gerçekte de Beyhan Karamağaralı bir bilim insanı olarak üzerine düşeni fazlasıyla yapmış, bir kentin kaderinin değişmesinde içinde bulunduğu ekiple birlikte önemli görevler üstlenmiştir. 

Prof. Beyhan Karamağaralı 1960’lı yılların ortalarında bir kazı heyetiyle Ahlat’a gelir. Bu kazı heyetinde eşi, aynı zamanda hocası olan Haluk Karamağaralı ve akademik çalışmalara yeni başlayan kızları Nakış da var. Amaçları Ahlat mezar taşları üzerine bir çalışma yapmaktır. Bir noktada başladıkları kazı çalışmaları, Karamağaralı ailesi ve Ahlat arasında kurulacak kadim bir dostluğun da başlangıcı oluverir. 

Bir kent düşünün ki küllerinden yeniden doğuyor. Cumhuriyet kurulduğundan beri sadece bir kitap çalışmasıyla bilinen Ahlat mezar taşları, bu ikinci çalışmayla geleceğin Ahlatı’nın da kültür üzerine inşa edecek dev bir çalışmaya dönüşüyor. 

Kazı çalışmaları 80’li yıllara dek sürerek bu akademik ailenin de başarılarını yükseltmektedir. Kazılardan elde edilen sonuçlar Beyhan Karamağaralı imzasıyla bilim çevrelerine duyurulur. Abdurrahim Şerif Beygu’nun 1932 yılında yayımlanan “Ahlat Kitabeleri” adlı kitabından sonra bu ikinci çalışma 1992 yılında yeniden ve genişletilerek bu kez de renkli olarak basılıyor. Mezar taşlarının en ince ayrıntısına kadar çizimleri ve tüm yönleri bu eserde yer alıyor. 

Karamağaralı ailesi topraktan çıkan eserlerle akademik statülerini ilerletmekle yetinmiyor, bu şaheserlerin gelecek kuşaklarca nasıl aktarılarak korunması gerektiği üzerine de kafa yormadan kendilerini alamıyorlar. Haluk Karamağaralı öncülüğünde bir sivil toplum girişimi olarak “Ahlat Kültür Vakfı” kuruluyor ve kendisi de kurucu olarak görev alıyor. Bir alanda başlayan çalışmalar başka ve destekleyici unsurları da bünyesine katarak büyüyor. Ahlat’ın geleceği böylece tek elden garantiye alınmaya çalışılıyor. Bundan sonraki çalışmalar vakıf bünyesinde ilerletilme imkânı buluyor. 

Ahlat Mezar Taşları adıyla bugün saygın bir eser olan bu çalışma, konu hakkında çalışmak isteyen her insan için bulunmaz bir kaynak. Ahlat Türkiye’nin her yerinde bir Selçuklu kenti olarak biliniyorsa bu bilim insanları sayesindedir. Hiçbir siyasi rüzgârı arkalarına almadan sadece bilim insanı etiketlerini kullanarak elde ettikleri bu çalışmaları gelecek kuşaklara aktaran değerli akademisyenlerimize ne kadar borçlu olduğumuzu şimdi daha iyi anlamaktayız. 

Erciş Ahlat’a çok mu uzak?
Ahlat yanı başımızda bu imkanları iyi kullanıp saygınlık kazanırken, Erciş var olduğu eserlerle neden böyle bir çalışma ve vakfa sahip değil? Hizmetten kasıt alt yapı unsurları kabul edilen çalışmalara imza atan siyasilerimiz neden Urartu yazıtlarını çırılçıplak bir kayada öksüz ve yetim bırakmışlar? O kayada yazılı olan Urartuca neden bir levhada Türkçe, Kürtçe, İngilizce olarak insanların anlayabilecekleri bir şekilde teşhir edilmiyor. İlçe merkezi yüz bini nüfusu aştığıyla övündüğümüz kaç Ercişli o kaya yazılarından haberdar? 

Çelebibağ mezar taşları gün ve gün erirken, ilgisizlikten yağmaya bırakılmışken, bir Ercişli olarak huzurla uyumak mümkün mü? Sadece siyasi bir getirim haline gelen “kültür” adı altında yapılan çalışmalar egolarımızı tatmin etmekten başka bir işe yaramamaktadır. Böylesi bir çalışma ve yapılacak projelerle Erciş’in de geleceği kurtarabilir. 

Prof. Abdülselam Uluçam’ın Çelebibağı’nda yaptığı çalışma dışında henüz daha başka bir eser Erciş’e kazandırılmamıştır. Hocanın çalışması da kendi akademik kariyeri açısından değerlendirilebilir. Muhakkak çok değerli olmakla birlikte Erciş’in prestijine yakışır genişlikte ve kalitede bir çalışma değildir maalesef. Belki bunun bir başlangıç olarak kabul edip, tıpkı Karamağaralı ailesi ve ekibindeki kazı heyetinin yaptığı gibi bir çalışmayla bir üst basamağa çıkmak mümkün. 

Bugün Karamağaralı’nın ve eşi Haluk beyin mirasını kızları Nakış Karamağaralı anlatmak ve ileri bir seviyeye taşımaya devam etmektedir. Ne mutlu ki Ahlat, böyle insanlarla tanışmış ve kendini tanıtmayı başarabilmiştir. Darısı Erciş’in başına! 

Beyhan Karamağaralı’ya bir kısım (kimi zamanda ırkçı) gruplar sahip çıkmaya çalışsa da temelde Karamağaralı bir bilim insanı. Onun sadece bir tarafın savunucu olarak gösterilmesi yanlış ve eksiktir. Onun çalışma disiplini, bilimsel anlatışı birilerinin dar zihni kalıpları kadar yavan değildir. O, adını Ahlat’ın tarihine altın harflerle yazdırmıştır. Onu bir şekilde tek tarafın temsilcisi olarak göstermek olsa olsa basiretsizliktir.

Beyhan Karamağaralı’nın kısa yaşam öyküsü: Beyhan Yörükhan 1934 İstanbul doğumludur. İlâhiyat profesörü Yusuf Ziya Yörükhan’ın kızı olan Beyhan hanım, ilk, orta, lise öğrenimini Ankara’da tamamladıktan sonra Ankara İlâhiyat Fakültesine girdi. Akademik hayata Ord. Prof. Dr. Suut Kemal Yetkin’in asistanı olarak başladı. ardından “Muhammed Siyah Kalem İmzalı Minyatürler” çalışması ile doktorasını yaptı. Ardından Halûk Karamağaralı ile evlendi. Ahlat Mezar Taşları ile doçent oldu (1971). Minyatürler, mezar taşları ve tekke yapıları ile çok sayıda makalesi bulunan Beyhan Karamağaralı Doç. Dr. Nakış Karamağaralı’nın annesiydi. 10 Ekim 2008 Cuma günü tedavi gördüğü Ankara Atatürk Hastanesi’nde hayatını kaybetti. 




İsmet Tunç

08.06.2010, Erciş

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
       Facebook'ta Paylaş       
Yorumlar
08 Haziran 2010 02:39

Editor

Bu yazı daha çok mezar taşlarıyla alakalı olsa da, mezar taşlarından başka birçok tarihi eser de gün yüzüne çıkarılmış. Ahlatlı dostlarımızın uyarısı üzerine olayın bu kadar da yazıldığı şekliyle olmadığı konusunda bilgilendirildik.  Ahlat'ın faydasına mı yapıldı bu kazılar yoksa zararına mı neden oldu? Gerçek ne biz de bekleyeceğiz!

Yeni Şafak gazetesinde bu konuda çıkmış haberin linkini veriyoruz. Görüş belirtmek isteyen varsa tabiki yayımlarız.

"Ahlat'a sahip çıkılsın
Tarihi zenginlikleriyle adından sıkça söz ettiren Bitlis'in Ahlat ilçesinde 1970 yılından buyana yapılan kazı çalışmalarında ortaya çıkan eserlerin restore edilmeyerek kendi kaderine terk edilmesi tepkilere yol açıyor.Ahlat Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği (AHTEK) Başkanı Muzaffer Pirhasanoğlu, gazetecilere yaptığı açıklamada, ilçede ilk kez 1970'li yıllarda kazı çalışmalarına başlandığını, ancak o tarihten beri yapılan kazı çalışmalarında gün yüzüne çıkarılan hiçbir yapının restore edilmediğini söyledi. Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay'ın tarihi değerlere olan hassasiyetini çok iyi bildiklerini de belirten Pirhasanoğlu: "Sayın Bakan Günay'dan ricamız Ahlat'a sahip çıksın" diye konuştu.

ESERLER BİR BİR YOK OLUYOR
Pirhasanoğlu, yapılan kazı çalışmalarının Dünya ve Türk tarihi açısından önemli olduğunu, bu tür çalışmaların yapılmasının gerekli olduğunu, ancak kazının ardından bunun akabinde acilen restorasyon çalışmalarının da yapılması gerektiğini belirtti. Kazı alanlarının hiç de iç açıcı durumda olmadığını anlatan Pirhasanoğlu: "Eski Ahlat şehri olarak bilinen yerde kazı çalışmaları yapılmış, bunların başında Ulu Cami, Selçuklu Mezarlığı, bitişiğinde bulunan Zaviye ve son yıllarda Selçuklu Mezarlığı içinde bulunan bazı alanlarda kazılar yapılıyor. Yapılan kazılarda, gün yüzüne çıkarılan yapılar gerek doğa şartları ve gerekse insan eliyle yok ediliyor. Yani gün yüzüne çıkarılan eserler bir bir yok oluyor" dedi.

40 YILDIR KAZI VAR RESTORE YOK
Yapılan kazı çalışmalarıyla birlikte restorasyon çalışmalarının da birlikte yapılması gerektiğini vurgulayan Pirhasanoğlu: "İlçede 40 yıldır restorasyon olmaksızın kazı yapılıyor. Böyle devam ederse ilçede gün yüzüne çıkarılan eserlerden eser kalmayacak. Madem restorasyon yapılmayacak niçin kazı izni verildiğini anlamış değilim. Bari bırakalım toprak altında kalsın. Çünkü toprak bu eserleri asırlardır bizden iyi koruyor. Barındırdığı tarihiyle böylesine bir öneme sahip ilçede kazı yapılacak ise o zaman Ahlat'a bilimsel bir korumada gerekmiyor mu? Ahlat'ta yapılan kazılarda pek çok önemli yapı gün yüzüne çıkarıldı. Ne var ki restorasyon yapılmadığı için bu eserler taş yığınları şeklinde ortada kaldı. Pek çok eser bu gün harabe olmuş durumdadır" dedi.

YAYIN TARİHİ: 10.05.2009
Adıyaman/Bitlsi - İHA"

Habere ilişkin link:
http://yenisafak.com.tr/YurtHaberler/?t=10.05.2009&i=185577
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Editör
Konuk Defteri
Üye İstatistikleri
Son Üye Nihat
Toplam 383 Üye
Son Fotoğraf
Dilşah Avcıbaşı (ede) sessiz çığlık Mustafa Akarsu FOTO MODA - ERCİŞ Lale 23.10.2011 Erciş Depremi İ.Tunç 5-18 Aralık İst. Tepe Nautilus Alış Veriş Merkezi Halil Emrah Macit
Finans
Alış Satış
EUR YTL YTL
USD YTL YTL
Spiritüalist