JEAN PAUL ROUX'UN GÖZÜYLE TÜRKLER

17 .ÅŸubat 2018 13:21 / 16432 kez okundu!

 

 

“Kuzey ormanlarından çıkıp geldiler; cesur, dağınık, marifetli ve henüz yolun başındaydılar. Önce bozkıra, sonra Çin içlerine ve ardından sonu başı belli olmayan bir sel gibi garba doÄŸru aktılar…”

JEAN PAUL ROUX'UN GÖZÜYLE TÜRKLER

“Kuzey ormanlarından çıkıp geldiler; cesur, dağınık, marifetli ve henüz yolun başındaydılar. Önce bozkıra, sonra Çin içlerine ve ardından sonu başı belli olmayan bir sel gibi garba doÄŸru aktılar…”

Bu satırların sahibi Fransız tarihçi Jean Paul ROUX. Esasında o bir Türkolog. Kitapları ve makaleleri nedeniyle çeÅŸitli ödüller almış, uluslararası çevrelerde pek çok bilimsel kuruma üye seçilmiÅŸ dünyaca ünlü bir araÅŸtırmacı. Bunların içinde en önemlilerinden biri Fransız Akademisi BaÅŸarı Ödülüdür. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti tarafından kendisine verilen Liyakat Ödülü de sahip olduÄŸu uluslararası ödüllerden sadece biridir. Roux’un TÜRKLERÄ°N TARÄ°HÄ° adlı çalışması Kabalcı Yayınevi tarafından 2004 yılında yayımlandı. Bu baÅŸarılı çalışma, Roux’un yarım asırlık uÄŸraşının ve bilgi birikiminin sentezidir adeta.

GiriÅŸteki Roux'a ait satırlar belleÄŸimizde Türklere dair olumsuz bir imge oluÅŸturmuÅŸ olabilir. Ancak özellikle Batılılar tarafından ‘barbarlığın’ simgesi olarak algılanmış Türkler, dünya tarihini etkilemeyi baÅŸarmış, hatta devletlerin sınırlarını belirleyerek onları ÅŸekillendirmiÅŸ, baÅŸka toplumların sosyokültürel yapılanmasına yön vermiÅŸ ender topluluklardan biridir. Roux, tarihte en çok devlet kuran Türkî bu kavimler için “onlar dünyanın hükümdarlarıdır” der. Alman uyruklu Profesör Fitiz Newmark da Roux’un bu yaklaşımını destekleyen farklı bir belirlemede bulunur: “Türkleri tarihten çıkardığınızda ortada tarih diye bir ÅŸey kalmaz.”

Roux’a göre Orta Asya’dan batıya, güneye ve güneybatıya akan bu ‘barbar’ kavimler adeta tarihi altüst etmiÅŸ, halkları birbirine karıştırarak farklı dillerin ve kültürlerin yaratılmasına önayak olmuÅŸtur. (ÖrneÄŸin DoÄŸu Avrupa’da yer alan birçok ülke kültüründe Asyatik öÄŸelerin varlığı bu etkileÅŸimin bir sonucudur.) Roma’yı, Bizans’ı, Rusya’yı, Kuzey ve DoÄŸu Avrupa’yı, Arapları, Çinlileri, Britanya’yı, Fransa’yı, Almanya’yı, Balkanları, Afrika’yı anlatırken Türkleri anmamak mümkün deÄŸildir. Hatta kimi tarihçilere göre Sümer’i ve Amerika kıtasındaki antik devletleri anlatırken de bu ‘barbar’ kavimlerden söz etmek zorunda kalınır. Roux, Türklerin çaÄŸ deÄŸiÅŸtiren ender milletlerden biri olduÄŸunu söyler. Dünyayı yönetme yetisine sahip bu kavimler, farklı özellikleriyle tarihi kuralları adeta tersyüz etmiÅŸlerdir. Karl Marks, tarihi-toplumsal evreleri analiz ederken Türklere özgü sosyal yapıyı evrensel ekonomi yasalarının dışında tutmuÅŸ, onlara özgü yeni bir tanımlama (Asya Üretim Tarzı) geliÅŸtirmek zorunda kalmıştır. Marks’a göre Türklerde köleci toplum aÅŸaması yoktur.

Dil konusunda da Roux’un ilginç belirlemeleri vardır. Roux: “Türkçe, az sözcükle çok ÅŸey anlatan bir dildir” der ve Louis Bazin’den uç bir örnek verir. Bazin, ‘Türk Dilbilgisi’ adlı kitabında ‘TürkleÅŸtiremediklerimizden misiniz?’ sözünün, Fransızcada ancak on sözcükle anlatılabileceÄŸini ifade eder.

Roux’a göre Türkler kültürel yenilikler konusunda baÄŸnaz deÄŸildir. Ele geçirdiÄŸi topraklarda yaÅŸayan toplulukların sahip olduÄŸu kültürleri reddetmek gibi bir böbürlenmenin içinde hiçbir zaman olmamıştır. Mimari, sanatsal ve bilimsel geliÅŸmeleri çabucak içselleÅŸtir ve yararlı olanları hemen alırlar. ÖrneÄŸin, Ä°ran’ı ele geçiren Selçuklular Fars dilini kullanmaktan geri durmamışlardır. Yine Anadolu’ya yerleÅŸtiklerinde farklı dillerden müteÅŸekkil Osmanlıcayı yaratmışlardır. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluÅŸ temellerinin ise batı deÄŸerlerine dayandığını söylemeye zaten gerek yok! Askeri bakımdan sert olmalarına karşın ele geçirdikleri coÄŸrafyalara sosyal-kültürel açıdan kolay uyum saÄŸladıkları ve karşılıklı etkileÅŸim içine girdikleri görülmüÅŸtür.

Roux, Türklerin ‘gökyüzünde tek tanrı, yeryüzünde ise tek imparator’ sloganına baÄŸlı özellikler sergilediÄŸini anlatır. O nedenle Türkî devletler egemenlik için birbirleriyle savaÅŸmaktan çekinmemiÅŸlerdir. Onlara göre Türklerin tek bir hakanı olmalıdır. Roux, Türklere iliÅŸkin ÅŸu ilginç belirlemeyi de yapar: “Türklerin fiziksel açıdan ırksal özelliÄŸi yoktur. Dolayısıyla kendi içinde bir Türk ırkından söz edemeyiz. Türklerin damarlarında eski Türk kanından, elmacık kemiklerini çıkık ve gözlerini çekik yapan o meÅŸhur kandan baÅŸka MoÄŸol, Çinli, Ä°ranlı, Yunanlı, Kafkas, Rus, Afrikalı- kanı akmaktadır.” Bu bakış açısının ortaya çıkardığı gerçek yeni Türkiye Cumhuriyetini kuran Mustafa Kemal’in ırk tanımına da uymaktadır. Atatürk’e göre Türkiye Cumhuriyetini kuran halkların tamamı Türk Milletini oluÅŸturur. O nedenle ‘Ne Mutlu Orta Asya’dan Gelen Türklere‘ deÄŸil de ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ ÅŸiarını kullanmıştır. Tarih boyunca kurulan Türk devletlerinin aÅŸağı yukarı hepsinde ırksal köken önemsenmemiÅŸtir. Bölünmeye hizmet etmeyen ve baÅŸarılı bulunan herkes devlet kademelerinde yer almış ve sistemin olanaklarından azami ölçüde yararlanmıştır. Bugünkü Türkiye Cumhuriyetinin kadro yapısına bakıldığında da bu durum net bir ÅŸekilde görülür. Temel ölçüt cumhuriyetin (devletin) esaslarına baÄŸlı kalmaktır. Bu esaslara baÄŸlı kalan herkes Türkiye Cumhuriyetinde söz sahibi olabilir ve yönetici konumlara yükselebilir. Türk devleti bu baÄŸlamda ırkçı deÄŸildir. Demokrasinin rafa kaldırıldığı dönemlerde bile bu özelliÄŸinden ödün vermemiÅŸtir.

Ancak Cumhuriyetle birlikte kendi içinde yaÅŸayan etnik toplulukları TürkleÅŸtirmek gibi bir politikanın içinde olmuÅŸtur. Bu, tek millet yaratma sürecini hızlandırma amacını taşıyan “asimilasyoncu milliyetçilik” politikasıdır. Türkiye Cumhuriyeti etnik açıdan dönüÅŸtürmeyi amaçlayan benzer politikalar uygulamıştır. Fakat farklı etnik toplulukları sistemden dışlayan ırkçı yaklaşımlar içine hiçbir zaman girmemiÅŸtir. Sistem içinde faaliyet yürüten bir partinin baÅŸkanının kim olacağı noktasında yürütülen tartışmalarda liderin ille Türk etnik kökenine mensup olması gibi etnikçi bir dayatma içine girmemiÅŸtir. Bu yapısıyla Avrupa’daki etnik milliyetçi bazı ülkelerden ayrışmaktadır. ÖrneÄŸin Hitler Almanya’sında Cermen olmayan biri, kendi etnik kökenini inkâr etmiÅŸ olsa bile parti içinde etkin bir göreve getirilmezdi. Mandela öncesi Güney Afrika Cumhuriyetinde de durum aynıydı.

Roux son olarak ÅŸunları söylemektedir: “EÄŸer geçmiÅŸ geleceÄŸin garantisiyse Türklerden çok ÅŸey beklenebilir. Ancak süvarilerinin mutlak üstünlüÄŸüne borçlu oldukları egemenliklerine bir daha asla ulaÅŸamayacakları bir gerçektir. Ancak bugün itibariyle Türklerin ÅŸanslı olmadıklarını söyleyemeyiz. Türkiye stratejik önemi yüksek boÄŸazları elinde bulundurmaktadır ve Avrupa ile Asya’nın birleÅŸme noktasındadır. Öte yandan iki kıta arasında bir köprü görevi görmektedir ve Rusya ile OrtadoÄŸu’yu birbirine baÄŸlamaktadır. Türkiye laik, uygar yapısıyla, Müslüman bir cumhuriyet olarak önemli bir konumdadır. Türkiye, kanıtlanmış ihtiÅŸamlı bir tarihsel arka plana dayanmaktadır ve bu konumunu sürdürmeye muktedir tarihi, kültürel birikimleri içinde taşımaktadır. Türkler geçmiÅŸte olduÄŸu gibi bugün de ÅŸaşırtıcı çıkışlara imza atmaktan çekinmeyen özgüven sahibi bir topluluktur.”

Eyyüp ALTUN

www.vansesigazetesi.com.tr/

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
       Facebook'ta PaylaÅŸ       
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Editör
Konuk Defteri
Ãœye Ä°statistikleri
Son Ãœye Nihat
Toplam 383 Ãœye
Son FotoÄŸraf
23.10.2011 Erciş Depremi İ.Tunç zohrap abın eşı ogun sofrayı ceşitler bogmuştu ALL Eski İskele / Ahlat-BİTLİS Ulupamir el sanatları Patikler - İsmet Tuınç FOTO MODA - ERCİŞ Halil Emrah Macit
Finans
Alış Satış
EUR YTL YTL
USD YTL YTL
Spiritüalist