Erciş Devlet Hastanesi'ne Sihirli Değnek Gerek

23 Temmuz 2010 13:13 / 1763 kez okundu!

 


Daha düne kadar Erciş Devlet Hastanesi’nin bünyesinde yapılan değişikliklerden memnun ve olumlu gelişmelerden ötürü de mutluyduk. Bir şeyler yoluna girmişti zira. Hatta çok şey yoluna girmişti. İş ahlak kurallarına sıkı sıkıya bağlı bir başhekim hastanenin çehresine görmeyi çok özlediğimiz görünümü kazandırmak adına canla başla çalışıyor, çaba sarf ediyordu.

Ne oldu? İstifa etti. Yıldı koca başhekim. Yıldırdılar. Çalışma azmine kıydılar. Korkulan da başa geldi böylelikle. Başhekimin güçlükle yama yaptığı düzende yeniden yırtıklar, sökükler baş gösterdi. İzlenimlerimde dikkatimi çeken ilk husus eski bozuk düzenine geçtiği kolaylıkla görülen hastane personelinin hastalara olumsuz yaklaşım tarzı, iletişimdeki yetersizlik ve kopukluklar ve bunun getirisi olan memnuniyetsizlik oldu.

Konuya değinirken iyimser ilham meleklerimi çağırmaya yeltendim, fakat gelmediler. Şimdiye dek hastaneye her uğrayışımda karşılaştığım manzaraları ve tanık olduğum diyalogları bir bir anımsadım da iyimser açıdan yaklaşmamı sağlayacak tek sahne bulamadım ne yazık ki. Geçen hafta öğretmen arkadaşımla sağlık sorunlarımızdan ötürü gittiğimizde gördüklerim/iz evvelkilerden pek de farklı değildi.

Görüneceğimiz doktorun kapısında 6-7 hasta beklemekteydi. Bayan sekreter sert bir tavırla kapıyı açıp kaç hastanın beklediğini görmek istedi. Ardından doktorun çıkma saati geldiğini, yani mesainin bittiğini, hastalara bir sonraki gün gelmelerini söyledi. Sekreterin söylediğine, haklı itirazlar yükselmeye başladı:

- Kundaktaki çocuğumu bırakıp geldim, olmaz ki…
- 6 saattir bekliyorum. İnsaf ama…
- İşim başımdan aşkın. Başka gün gelemem. Ne olur beni şimdi alın.

Hiçbiri, sekreterin tavrını değiştiremedi. Doktor beyden medet ummak isteyenler bir umutla içeri daldı. Haliyle biz de… Doktora benzer ricalarda bulunulduysa da değişen pek bir şey olmadı. Sonra yalnızca sıradaki hastaya bakılacağı söylendi. Ardından talimat yüklü bir ses:
- Diğerleri gidebilir!

‘Diğerleri’nden yine itiraz geldi:
- Sıradaki hastaya bakılıyorsa bana da bakılmalı kardeşim. Ben de ondan sonraki hastayım. Benim muayene olmaya hakkım yok mu?

Hastalara verecek haklı bir cevap arayışına giren sekreter bu konuda başarılı olamayınca güvenliği çağırdı. Sanki hastalar kendisine haksızlık ediyormuş gibi. Haksızlığı yapanın kendisi olduğunun bilincinde bile değildi.

Sevgili okuyucularım, hastanemiz güvenlik görevlilerinin (bazılarını tenzih ediyorum) birileri tarafından kendilerine bağışlandığına inandıkları tahtları olduğunu biliyor muydunuz? Hiç inmezler o tahttan. Güvenlik görevlisi olmayı zor kullanıp güç gösterisinde bulunmakla bir sayıyorlar. İçeri giren güvenlik görevlisi de bu düşüncemin üzerine bal kaymak sürdü nitekim. Mağrur bir eda takınıp sert bir ‘çıkın dışarı’ talimatıyla itmeye başladı hastaları. Dikkatinizi çekerim hastalara neler olduğunu sormadan sekreterin talimatıyla hareket etti. Bütün bunlar yaşanırken doktor beyin –evet hastayla ilgileniyor olsa bile- kayıtsız kalıp olaya müdahale etmemesi hepimizi çok üzdü.

Zihnimde hemen bir geri dönüş yapıp önceyi düşünmeye başladım. Hastaneye işim düştüğünde doktor kapılarında geçecek saatler süren bekleme nöbetlerimi –alışkanlığımdır- gözlem yaparak değerlendiririm. Yandaki odada kaç hasta var? Karşıdaki doktor güler yüzlü mü? Bayan sekreterin şu yaşlı amcaya yaklaşımı ne olacak acaba? Belirsizliklerine yanıt ararım hep. Haliyle bugüne dek kaydedecek sayısız vaka çıktı o hastaneden. Öğretmen arkadaşımla tanık olduklarımız yalnızca ufak bir örneğiydi konunun. Ya yaşlı teyzenin suratına kapıyı çarpanlar, çocuklu kadını itip kakanlar, öfkesini suçu günahı olmayan hastanın üzerinde yatıştıran erkek sekreterler? Ya küçük dağları biz yarattık tavrını takınan nezaket yoksunları, okuma yazma bilmeyen teyzeye ‘teyze anlamıyor musun ya bak şurada yazılanı görmüyor musun?’ gibi muhteşem bir soru yönelten mantık fakirleri? Bunlar yok mu? Varlar. O halde ortada bir çarpıklık var. Düzelmeyi bekleyen sorunlar var. Kendini düzeltmeye kudreti olmayan, düzeltilmeyi bekleyen bünyeler var hastanede.

İnsanda tatmin edilmeyi bekleyen en önemli duygunun ‘kendini değerli hissetme’ duygusu olduğunu bilmeyenler var. İnsanın her durumda ve her zaman saygı görmek istediğini unutanlar var burada. Gelen insanların sağlıklı değil aksine hasta olduklarını, hastalıklarının da ruh durumlarına ve psikolojilerine etki ettiğini, haliyle biraz hoşgörülü bir muameleyi hak ettiklerini gözden kaçıranlar var. Hastaların yüzde 80-90’ının iletişim yetersizliği olduğunu, bundan dolayı onlara daha anlayışla yaklaşılması gerektiğini bilmeyenler var. Diyalog ve güler yüzün özellikle sağlık sektöründe esas ve elzem olduğunu hesaba katmayanlar var. Bütün bunların kaçınılmaz getirisi olan şikâyetlerin yol açtığı koca bir memnuniyetsizlik var ortada. Doktor, sekreter ve güvenlik görevlileriyle hasta ve hasta yakınları arasında her gün yaşanmak zorundaymış gibi bir hal aldı bu iletişim kopukluğu. Eğer hastanemiz personeli tavır ve davranışlarının hastalar üzerinde yarattığı tahribatın etkisinin ne denli büyük olduğunu bilselerdi naif birer melek olurlardı. Buna eminim. Yazık ki yarattıkları sıkıntının farkında değiller. Tek sorunumuz bu aslında. Olaya onlar açısından yaklaşacak yani empati duygularımızı kullanacak olursak onlarında kendilerince haklı olduğu sonucuna varabiliriz. Fakat bu geçici bir sonuç olur. Evet gün içinde yüzlerce belki de binlerce hastayla uğraşmak, her dediklerini yerine getirmek, taleplerine yanıt vermek kolay iş olmasa gerek; fakat belirttiğim gibi sağlık sektöründe insanlar durumlarından ötürü anlayış görmek zorundalar.

Eğer, 

1)  Hastane personeli hastalara yaklaşım tarzları ve davranışları konusunda ciddi bir eğitimden geçmezse, 

2)  Hasta ve hasta yakınlarına özellikle ve öncelikle saygıda kusur edilmemesi gerektiğine dair ortak bir anlayış benimsenerek bu ortak anlayışla hareket edilmezse, 

3)  Evet, hasta anlayışsız olabilir, evet Türkçe bilmeyebilir, hakkı olmadığı halde hak iddia edebilir, sıra almadığı halde muayene talep edebilir. Bu durumlarda dahi açık, anlayışlı ve anlaşılır bir ikna yolu seçilmezse, 

4) Hep azarlamayla, bağırıp çağırmayla, itip kakmayla çözüm aranmaya kalkılırsa 



Korkarım o çözüm hiçbir zaman bulunmayacak. Netice hayal kırıklığından başka bir şey de olmayacak. Ki açıkça görüldü ki gözü pek başhekimler dahi bu inatçı düzeni kalıcı olarak değiştirmeye muktedir olamadı. Şu halde sorun o başhekimde değil, düzenin kendisinde gibi görünüyor. Bu durumda Erciş Devlet Hastanesi’ne yalnızca bir sihirli değnek lazım sanırım. Birileri vatandaşın sesini bünyelerine duyuruncaya dek ütopyalardan medet ummaktan başka çaremiz yok gibi…

DİPNOT: İnsan ilişkilerinde ustalaşmış ve belli bir olgunluğa erişmiş, kime nasıl davranacağının bilincinde olan anlayışlı, saygılı ve dürüst doktorlarımızı, polislerimizi, hemşirelerimizi, hasta bakıcılarımızı, sekreterlerimizi ve güvenlik görevlilerimizi tenzih ederek sevgiler sunuyorum. 

NOT 2: Değerli okuyucularımız! Bu yazım sitemizde yayımlandığında söz konusu eleştirilerin dışında bir de yazıda geçen söz konusu doktorun saat 16.00'da çıktığına dair bir eleştiri de içeriyordu. Bu eleştirimi dile getirmeden önce teyit ettirmek istedim. Fakat çok da sağlıklı bir araştırma yapamadığımdan durumu değerlendirmede hata yaptığımı hastanemiz eski başhekimi bana ifade etmişlerdir. Yani netice itibariyle doktorların o saatte çıktığına dair haklı bir gerekçeleri bulunduğunu öğrenmiş oldum. Uzman doktorların saat 15.30'da poliklinik hizmetinin sona erdiğini ve ondan sonra servis hizmetlerinin başladığını öğrenmiş bulundum. Bu nedenle sözkonusu kısmı çıkararak gerekli düzeltmeyi yapmış bulunmaktayım. Bundan dolayı yazıya konu olan doktorumuza özürlerimi sunuyor,  geri kalan eleştirileri siz değerli okuyucularımızın takdirlerine bırakıyorum. Saygıyla...G. Ç

Gülşen Çağan
23.07.2010, Erciş

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
       Facebook'ta Paylaş       
Yorumlar
13 Kasım 2010 13:20

LAL_LAL


uzun zamandır erciş.net i ziyaret edememiştim, haliyle yazılanlarıda takip etme şansım da olmamıştı
sevgili gülşen çağan ın ,erciş devlet hastanesi ne sihirli değnek gerek isimli yazısını büyük bir zevkle okudum ,
şaşırmadım doğrusu,anlatılanlar o kadar gerçek ki eksik bile yazılmış, şimdi bu yazılanlar karşısında ne demeli diye düşünmedim diyemem acı bir gülümsemeden sonra bende bir kaç kelime yazarak gülşen kardeşimin ne kadar hakılı bir konuya değindiğini vurgulamak isteği doğdu.

sevgili gülşen,erciş devlet hastanesine sihirli değnek yetmez,değnekler şimdi hastane kapılarında yarasını sarmak isteyen hastalara uyutulsun diye vuruluyor insanların oradaki çaresizliklerine defalarca şahit olmuş biri olarak kendimde acınır hallere düşmüşüm ama nafile bizim yaşama programımız bozuk sistem hatalı kurulmuş asıl bizim ve erciş devlet hastanesinin işletim sistemi yeniden kurulmalı,ama diyeceksiniz biz bilgisayamıyız sistemimiz yeniden kurulsun,haklısınız biz bilgisayar değiliz.

yani anlayacağınız ,insana insan değeri verilmedikçe microsoft bile ne erciş devlet hastanesine ne de bizi kuracak bir işletim sistemi bulabilir
kaleme aldığınız yazınız yaraya parmak basmak babında mükemmel teşekkürler GÜLŞEN ÇAĞAN.

                                                                                                                                                
ÖZCAN AVCIBAŞI
05 Ağustos 2010 13:53

haci

Daha once gerek ben, gerek ismet  bey ve gerek diger gonul dostlarimizin yasadiklari ile son olarakta degerli Lacin bey'in ayrilis haberi beni gercekten ama gercekten "YORUMSUZ" yapiyor... 

24 Temmuz 2010 13:30

gezegen

Gülşen Çağan'dan ezberleri bozacak bir yazı olmuş gerçeketen.. Neymiş! demek ki her vatandaş kendi kurumunu gözlemleyebilir ve çarpıklıkları dile getirebilirmiş... Ama bizde hep başka taraflar gözlemlenir: acaba nasıl daha fazla cancanlı gösterebilirim, acaba nasıl daha fazla memnun edebilirim, acaba çöpleri halı altına daha fazla nasıl... sokuşturabilirim.
 
Eleştiren kafa var olan kafadır, "uyan" ya da uysal olan kafa ölü kafadır. Ben buna inanırım bunu rehber edinirim. ama doğru varsa da hakkını veririm. Bence bir yazarın kentine sorululuğu anca bu kadar o kente önem vermesi ve onun çarpık yönlerini deşifre edip düzeltmek için öneriler sunmasıyla mümkünüdür. Tebrikler Gülşen Çağan. Bir eğitimciye de bu yakışırdı. 

İsmet Tunç
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Editör
Konuk Defteri
Üye İstatistikleri
Son Üye Vedtinc
Toplam 384 Üye
Son Fotoğraf
Ahlat'taki şiir-türkü gecesinden. - Özkan Olcay Deprem. A. Akar 19 Eylül Ahtamara Ayini yeşilova erciş kalesi Deprem. A. Akar GENÇLERİ KAYNAŞTIRMA ADI ALTINDA HALISAHA  FUTBOL Halil Emrah Macit
Finans
Alış Satış
EUR YTL YTL
USD YTL YTL
Spiritüalist